Boşanma Sebepleri I
Makalemizde özel boşanma sebeplerini daha detaylı bir biçimde inceleyeceğiz.
Boşanma, zina (m. 161), hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (m.162), suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (m. 163), terk (m. 164), akıl hastalığı (m. 165) ve evlilik birliğinin sarsılması (m. 166) olarak beş sebebe bağlanmıştır. Boşanma, hukukumuzda ilke olarak bu sebeplere bağlıdır. Yani sebepsizce hakimin boşanma kararını sadece kendi takdiriyle vermesi mümkün değildir. Sebeplerden birinin varlığının araştırılıp ispatlanması gerekir.
Evlilik birliğinin sarsılması genel, diğerleri özel sebep olarak nitelendirilir. Çünkü evlilik birliğinin sarsılması, belirli bir tip olaya bağlı değildir. Her hangi çeşitli olaylar sonucu evlilik birliğinin devamının çekilemez hale gelmesini ifade eder. Özel sebepler ise tip olarak tanımlanmıştır. Bu sebeplerin gerçekleşmesi, boşanma için yeterlidir. Ayriyeten evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığını araştırmak gerekmez.
Sebepleri ayrı ayrı inceleyelim:
1- Zina
166. maddeye göre:
Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Zina ne anlama gelir? Zina kelimesi, eşlerden birinin, üçüncü bir kişiyle rızaen cinsel ilişkiye girmesini ifade eder. Bu halde madde hükmüne göre boşanma sebebi oluşmuş olacaktır. Ancak bunun bazı şartları vardır.
Zina, eşin isteğiyle olmuş olmalıdır. Yani eşin iradesi dışında cinsel ilişkiye zorlanmış olması (tecavüz) madde hükmüne göre boşanma sebebi değildir. Buna, ilaçla bayıltılarak ırzına geçilmesi, veya çok ağır manevi baskı altında cinsel ilişkiye girmeye zorlanması örnekleri verilebilir. Bu hallerde eş cinsel ilişkiye rızaen girmiş olmaz.
Ayrıca, zinadan bahsedilebilmesi için cinsel ilişkiye girilmiş olması gerekir. Sadece sarılma, öpüşme, flört vs. zina kapsamında değildir. Teknik olarak cinsel ilişki olmuş olmalıdır. Cinsel ilişkinin tipi kanunda sayılmamıştır. Yapılan eylemin cinsel ilişki olup olmadığını hakim takdir edecektir. Yani penisin vajinaya girmesi hariç, oral yolla olan ilişki gibi diğer çeşit cinsel ilişkiler de zina kapsamına alınabilir.
Zina, her türlü delille ispat edilebilir. Ayrıca, ispat bakımından, cinsel ilişkinin olduğunun kesinlikle ispatı aranmaz. Zaten bunu ispatlamak çok zor olurdu. Cinsel ilişkinin yaşandığına dair güçlü bulgular yeterlidir. Mesela Yargıtay içtihadına göre, kadın eşin, genç bir erkekle bütün gece aynı yerde bulunmuş olması zina için yeterli delil sayılmıştır. Daha açık bir tabirle, cinsel ilişkinin illa ki bir kamera kaydında görülmesi veya görgü tanığı tarafından tatbik esnasında görülmüş olması gerekmez. Cinsel ilişkinin yaşandığına dair bulgular zinanın kabulü için yeterli olur.
Bu gibi haller kapsamında zinanın varlığı sabitse, boşanma sebebi mevcuttur. Bahsettiğimiz üzere hakim, zinanın varlığını tespit ettikten sonra ayrıca evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığını araştırmaya girişmez. Zina, özel bir boşanma sebebi olduğu için tek başına boşanma kararı verilmesine yetecektir.
Ve takdir edersiniz ki, kusurun takdirinde zina eden eş bu açıdan kusurlu sayılacaktır. Tabi bu kesin olarak daha fazla kusurlu olacağı anlamına gelmez. Diğer eş de kusurlu olabilir, ve hatta zina eden eş daha az kusurlu sayılabilir. Bu gibi durumlar olay özelinde takdir edilecektir.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur. Yani zina eden eş, diğer eşin kendini affettiğini bir şekilde ispat ederse bu boşanma sebebi geçersiz olur. Bu affın illa ki yazılı veya sözlü bir beyan olması gerekmez. Mesela, bir Yargıtay içtihadına göre, erkek eşinin zina ettiğini öğrenen kadının hiç bir şey olmamış gibi evlilik hayatına devam etmesi, boşanma davasını ise aylar sonra açması, o zina olayını affettiğine yorulmuştur. Kaldı ki dava hakkı öğrenmeden itibaren altı ay geçmekle düşer. Örnekler çoğaltılabilir. Dava, öğrenildikten itibaren altı ay içinde açılmalıdır. Her halde olay üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
2- Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
162. Madde-
Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Aslında maddede üç farklı durum sayılmıştır. Biz de bunları ayrı ayrı inceleyelim:
a) Hayata Kastedilmesi
Hayata kast, eşlerden birinin diğerinin hayatına karşı yaptığı ağır ve acı verici davranışlardır. Onu öldürme girişiminde bulunmak ya da öldüresiye yaralamak, intihara teşvik etmek ya da zorlamak bu madde kapsamındadır. Belirtelim ki tehditler bu kapsamda değildir. Hayata karşı bir fiil işlenmiş olması gerekir.
Ayrıca doktrine göre eşin ölmemesine ilişkin bir hareket yapılması gerekirken yapılmaması bu madde kapsamına girer. Mesela yüzme bilen eşin, denizde boğulan eşi kurtarma girişiminde bulunmadan seyretmesi gibi, her türlü eşi kurtarabilecekken ölüme terk etmek fiili de hayata kast kapsamına girer.
Bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Genel olarak “hayata kast” fiilleri hükümde sayılmamıştır. Hakim somut olaya göre takdir edecektir. Ayrıca belirtelim ki hukuk mahkemeleri ceza mahkemelerinin kararlarıyla bağlı değildir. Yani eş, diğer eşin hayatına kast etmiş ve ceza mahkemesinde kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanıyor olsa bile, boşanma davasına bakan hakim bunun hayata kast kapsamına girmediğine karar verebilir. Tam tersi, hayata kast eden eş ceza mahkemesinde kasten öldürmeye teşebbüsten beraat etmiş olsa bile, boşanma davasına bakan hakim fiilin hayata kast olduğundan bahisle boşanmaya karar verebilir.
Ve son olarak belirtelim ki fiilin kasten yapılmış olması gerekir. Taksirle, yani istemeden yapılan fiiller madde kapsamına alınmaz. Ayrıca fiili affeden eşin dava hakkı yoktur. Dava, öğrenildikten itibaren altı ay içinde açılmalıdır. Her halde olay üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
b)Pek kötü davranış
Doktrine göre pek kötü davranış kapsamına, eşe yapılan eziyetler, onun bedensel ve ruhsal sağlığını tehlikeye düşürecek davranışlar, eşi hapsetmek, aç bırakmak, dövmek, anormal cinsel ilişkiye zorlamak gibi eylemler girer.
Yani hayata kast olmasa bile bu çeşit ağır hareketler madde kapsamına girecektir ve boşanmaya sebep teşkil edecektir.
c) Onur Kırıcı Davranış
“Pek kötü davranış” kapsamına manevi saldırıların, ağır küfür, hakaret gibi hareketlerin, özellikle umumi yerlerde olması şeklinde hareketlerin madde kapsamına girip girmeyeceği doktrinde tartışmalı idi. Onur kırıcı davranış tabiri de, özellikle bu gibi durumları karşılamak amacıyla kanuna eklenmiştir.
Yani sadece fiziksel saldırılar değil, hakaret, onur kırıcı itham, özellikle toplum içinde yapılan bu çeşit hareket madde kapsamına girer. Yargıtay içtihadına göre kalabalık içinde hakarette bulunma, karının savcılığa başvurarak kocasına hırsızlık isnadında bulunması, mahkemede ağır hakaretler edilmesi vs… gibi hareketler madde kapsamına girer.
Madde 162 kapsamında da dava hakkı, yapılan hareketi affetmekle ya da sürenin geçmesiyle düşer.
3- Suç İşleme veya haysiyetsiz hayat sürme
Madde 163- Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.
Maddede aslında iki farklı durum boşanma sebebi olarak sayılmıştır. Bunları ayrı ayrı inceleyelim:
a) Küçük düşürücü suç işleme
Küçük düşürücü bir suç işlemek boşanma sebebidir. Yani her suç boşanma sebebi değildir, işlenen suçun küçük düşürücü mahiyette olması gerekir.
Küçük düşürücü ne anlama gelir? Doktrine göre küçük düşürücü, toplum ahlakına yüksek derecede aykırı olan, ve işlenmesinin kişiyi toplum nazarında düşüreceği, yüzünü kızartacağı düşünülen suçlardır. Maddede açıkça belirtilmemekle hangi suçların bu kapsama gireceği hakim takdirine bırakılmıştır. Genel olarak, doktrinde hırsızlık, dolandırıcılık, ırza geçme, güveni kötüye kullanma, sahtecilik, kalpazanlık, kaçakçılık, fuhuşa aracılık etme… gibi eylemler bu kapsamda kabul edilir.
Doktrine göre kasten öldürme suçunun küçük düşürücü olup olmadığı, saikine ve işleniş biçimine göre belirlenir. Siyasi suçların ise küçük düşürücü olmadığı genel olarak kabul edilir.
Ayrıca bu suçun evlilik birliği sırasında işlanmiş olması gerekir. Evlilikten önce işlenen suçlar, eşin bunu bilerek evlendiği göz önüne alındığında, boşanma sebebi olamayacaktır.
Delil serbestisi ilkesi burada da geçerlidir. Mahkeme, özellikle ceza mahkemelerinin araştırmasıyla bağlı olmaksızın, kendi tahkikatını gerçekleştirip suçun işlenip işlenmediğini tespit eder. Bu kapsamda, ceza mahkemeleri hukuk mahkelemerini bağlamasa da, ceza mahkemelerinin verdiği kararlar kesin delil niteliğindedir. Yani, boşanma davasına bakan hakim, ceza mahkemesinin verdiği mahkumiyet kararını suçun işlendiğine dair kesin delil olarak alabilecektir.
Ve ayrıca suçun işlenmesi de yeterli değildir. Bu sebepten ötürü eşin suçu işleyen eşle birlikte yaşaması beklenemez olmalıdır. Yani, hakim sadece suçun işlendiğinin tespitiyle boşanma kararı vermez, ayrıca suçun evlilik hayatını etkileyip etkilemediğini de araştırmaya girişir.
b) Haysiyetsiz hayat sürme
Haysiyetsiz hayat da, küçük düşürücü suç gibi, toplum ahlak, şeref ve haysiyet anlayışına kesin bir şekilde aykırı ve kişinin, toplumca anlaşılması halinde, yüzünü kızartacak biçimde bir hayat sürmesi demektir. Önceki fıkranın aksine burada bir suç olmak zorunda değildir. Kişi suç işlememiş olsa bile haysiyetsiz hayat sürmesi boşanma sebebidir.
Haysiyetsiz hayat sürme halinin sürekli olması gerekir. Kısa ve geçici bir biçimde böyle bir hayata düşmek boşanma sebebi saylmayacaktır.
Peki bu duruma örnek olarak ne verilebilir? Sürekli kumar oynamak, alkolikliğe düşmek, esrarkeşlik, anormal cinsel ilişki alışkanlığı gibi örnekler verilebilir. Kanunda sayılmadığı için nasıl bir hayatın haysiyetsiz hayat sayılacağı hakimin takdirindedir. Ve ayrıca haysiyetsiz hayat sürülmesi tek başına yeterli değildir, diğer eşten bu sebepten ötürü evlilik birliğinin devamının beklenememesi gerekmektedir. Yani eşin haysiyetsiz hayattan etkileniyor olması gerekir. Haysiyetsiz hayat süren eş, diğer eşi haysiyetsiz hayatının dışında tutabiliyorsa bu boşanma sebebinin varlığından söz edilemeyecektir. Hakim, dava sürecinde bu hususları araştıracaktır.
4- Terk
164. madde -Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.
Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.
Maddeden anlaşıldığı üzere terk bir boşanma sebebidir. Terk hükmünün şartlarını ayrı ayrı inceleyelim:
a) Ortak hayata son verilmiş olmalıdır. Yani eş, ortak konutta yaşamayı bırakmış olmalıdır. Keza, ikinci fıkraya göre kendisi evi terk etmeyip diğer eşi evi terketmeye zorlayan eş de terk etmiş sayılır. Örnek olarak, kadın eş erkek eşi haklı bir sebep olmaksızın evden kovarsa kadın eş terk etmiş sayılır.
b) Terk eden eşin, bunu evlilikten doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek, yani evlilik görevlerinden kaçmak için yapmış olmalıdır. Keza haklı bir sebeple evi terketmiş olan eşin de bu sebebin bitmesiyle birlikte ortak yaşama dönmemesi madde kapsamındadır. Yani eş, askere alınmak gibi bir sebepten evi terketmiş olsa bile, askerlik bittikten sonra geri dönmemekle terk etmiş olur.
c) Terk durumunun altı ay veya daha uzun süre devam etmiş olması gerekir. Yani bu süre zarfında eş ortak yaşama dönmemiş olmalıdır. Ayrıca terk durumu bu sürenin sonunda devam ediyor olmalıdır. Yani eş, yedi ay sonra eve dönerse, süre geçmiş olsa da terk hükmü uygulanamayacaktır.
d) Terk hali dört ay devam ettikten sonra eşe ihtar çekilmiş olmalıdır. Terk hali dört aydan kısa süredir devam ediyorsa ihtarda bulunulamaz. İhtar, mahkemeden talep veya noter kanalı ile yapılmalıdır. Mahkemelerin iş yoğunluğundan dolayı genelde noter yoluyla ihtar tercih edilmektedir. İhtarda eşe eve dönmesi gerektiği, yoksa boşanma davası açılabileceği bildirilir. İçtihada göre ihtarın geçerli olması için, eşin ortak konuta dönebilmesinin mümkün olması ve ihtarı çeken eşin de bu konuda samimi olması gerekir. Yani gerçekten onu eve döndürmek için ihtar çekiyor olmalıdır. İhtar, eşe ulaşamazsa ilan yoluyla ihtar çekilmesi mümkündür. İhtarda eşin döneceği konutun açık adresi yazmalıdır.
Bu şartlar mevcutsa, bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılabilecektir.
5- Akıl Hastalığı
Madde 165- Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.
Basit görünen maddenin şartları şunlardır:
a) Eşlerden birinin akıl hastası olması gerekir. Akıl hastalığının ne olduğu tıp bilimince belirlenir. Doğal olarak fiziki hastalıklar bu kapsama girmez. Ayrıca, doktrin ve içtihat kabulünce, akıl hastalığının boşanmadan sonra ortaya çıkmış olması gerekir. Zaten akıl hastalığı olan biriyle evlenen eşin bunu bilerek evlendiği, dolayısıyla bunu boşanma sebebi olarak kullanamayacağı kabul edilir.
b) Eşin akıl hastalığı nedeniyle ortak hayat, diğer eş için çekilmez hale gelmiş olmalıdır. Yani sadece akıl hastalığının bulunması yeterli olmayıp bunun evlilik hayatını kötü etkiliyor olması gerekir. Hakim bu hususu araştırmak mahiyetindedir. Akıl hastası olmakla birlikte bunun diğer eşi etkilemeyecek biçimde olması halinde bu maddeye dayanmak mümkün değildir.
c) Hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmiş olmalıdır. Yani tedavisi tıp bilimince mümkün akıl hastalıkları boşanma sebebi değildir.
Bu şartların varlığı halinde eş, boşanma davası açabilecektir.
Hiçbir sebep yoksa?
Bahsettiğimiz üzere, yukarıda sayılan sebepler boşanmanın özel sebepleridir. 166. maddede düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması, genel sebep olarak bu sebeplerin yokluğu halinde bile boşanmaya imkan tanımaktadır.
Evlilik birliğinin sarsılması, detaylı bir konu olduğu için bunu sonraki makalemizde inceleyeceğiz.
Konunun devamı makalemiz için tıklayın