Boşanma Sebepleri II
Önceki makalemizde özel boşanma sebeplerini irdeledik. Peki bu özel sebeplerin hiç biri mevcut değilse boşanmak imkansız mıdır?
Medeni kanunun 166. maddesinde “Evlilik birliğinin sarsılması” genel sebep olarak düzenlenmiştir. Yani bu, özel bir duruma bağlı olmayıp hakimin olayın mahiyetine göre takdir ettiği bir boşanma sebebidir.
Genel konumuzda bahsettiğimiz üzere, günümüzde hakimler, içtihat ve doktrin maddeyi daha genel yorumlamaktadır. Medeni kanun, yapıldığı eski zamanın düşüncesine göre (medeni kanunumuz 2001 yılında çıkmış olsa da aslında 1925 tarihli eski Türk Kanunu Medenisinin modernleştirilmesinden ibarettir, ki bu kanun da 1907 tarihli İsviçre Medeni Kanunu’nun çevirisidir) evlilik birliğini mümkün olduğunca korumak, boşanmaya ağır sebepler hariç karar vermemek mantığıyla hareket ediyordu. Günümüz düşüncesi bu kadar katı değildir. Boşanma daha rahat olması gereken bir kurum olarak görülmektedir.
Bu yüzdendir ki mahkemeler genel sebebi daha geniş yorumlamak yoluna gitmiştir. Buna göre eşlerin birbirinden boşanmak istemesi gibi oldukça basit sebepler bile evlilik birliğinin sarsıldığına dair delil olarak kabul edilmektedir. Yani boşanma kararı almak eskisi gibi zor değildir.
Kaldı ki 14/11/2024 tarihinde maddeye eklenen bir son fıkrayla bu durum kanuna da yansıtılmıştır.
Maddenin mantığı ve günümüzde uygulayışını böylece özetledikten sonra detaylı incelemesine geçelim:
Madde 166- Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
(Değişik dördüncü fıkra:14/11/2024-7532/13 md.) Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Aslında maddede üç farklı genel boşanma sebebi sayılmıştır. Birinci maddede “evliliğin temelden sarsılması” olarak tabir edilen sebep, üçüncü maddede “eşlerin anlaşması” veya “anlaşmalı boşanma” olarak tabir edilen sebep, dördüncü maddede de “ortak hayatın yeniden kurulamaması” olarak isimlendirilen sebep yer almaktadır. Bu sebepleri ayrı ayrı inceleyelim
1- Evlilik Birliğinin Sarsılması
Maddenin birinci fıkrasından anlaşıldığı üzere, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
“Ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa” ifadesi ne anlama gelmektedir? Maddenin uygulanmasının iki şartı vardır:
a) Evlilik birliği temelinden sarsılmış olmalıdır. Bu şart, doktrinde objektif şart olarak geçmektedir. Çünkü evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığı, bireylerin içinde bulunduğu durum, şahsi özellikleri, eğitim durumları vs. üzerinden değil, genel olarak bir evlilik açısından nasıl hareketlerin kabul edilebilir, nasıl davranışların kabul edilemez olduğuyla alakalıdır. Yani hakim, evlilik çerçevesinde tarafların öne sürdükleri vakıaların, ortalama bir evliliği sarsmış olup olamayacağını düşünerek karar verecektir. Ve ayrıca, öne sürülen vakıalar belirli bir ciddiyette olmalıdır. “Temelden sarsılma” ifadesinden bu anlaşılmaktadır. Her evlilikte görülebilen basit tartışmalar, ufak çekişmeler vs. kabul edilmemektedir.
Peki nasıl olaylar bir evliliği sarsabilir? Maddede sayılmadığı üzere hakimin takdirine bırakılmıştır. Ve bu oldukça geniş bir takdir yetkisidir. Hakim, genellikle doktrin ve içtihattan yararlanarak öne sürülen vakıanın evliliği sarsıp sarsmadığına kanaat getirir.
Genel olarak, Yargıtay içtihadında; özellikle umumi yerlerde (yani başkalarının duyabileceği şekilde) ağır hakaret, eşin karşı cins bekar kişilerle eğlence yerlerinde görülmesi, aşırı kıskançlık, karının çok ağır ve tehlikeli bir hastalığa yakalanmış olması, cinsel vazifeleri yerine getirme imkanının bulunmaması ya da eşlerden birinin cinsel ilişkiye girmemekte sebepsizce diretmesi, eşin üçüncü bir kişiyle karı koca hayatı yaşıyor olması, eşin diğer eşten malvarlığı devri istemesi ve alamayınca da şiddete başvurması, eşin asla yıkanmaması… sayısız ilginç örnek içtihatta mevcuttur. Bütün örnekleri saymak mümkün değildir.
Mantıken, öne sürülen vaka evliliğin devamı açısından ciddi bir sorun teşkil etmelidir.
b) Ortak hayat sürdürmeleri eşlerden beklenememelidir. Yani, evlilik birliğini sarsan vakıa, bu sarsıntıyı, eşlerin ortak hayatı devam ettirmesi kendilerinden beklenemeyecek derecede ciddi olmalıdır.
Bu şart, doktrinde subjektif şart olarak nitelendirilmektedir. Çünkü, eşlerin ortak hayatı sürdürüp sürdürememeleri, ortalama bir evlilik baz alınarak hesaplanmaz. Eşlerin şahsi özellikleri, kişilikleri, eğitim durumları vs. göz önüne alınarak, onlara ilişkin hesaplanır. Burada hakim, kanaat oluştururken eşlerin kişisel özelliklerini gözden geçirecektir. Bu da tamamen somut olaya bağlı olduğu için örnek vermiyoruz.
Sadece belirtelim ki, sürdürülememe şartının bir eş için geçerli olması yeterlidir. Yani bir eş için ortak hayat sürdürülemez hale gelmiş ise ancak diğer eş durumdan hiç bir sıkıntısı olmadığını iddia ediyor ise, yine de boşanmaya karar verilebilir.
İki şart böyledir. Ayrıca maddede bir kusur gereksiniminden söz edilmemiştir. İki taraf da kusurlu, ya da iki taraf da kusursuz olabilir. Ancak, bu maddenin uygulanmasına ilişkin, ikinci fıkrada, kusurlu olan eşin kusursuz olan eşe dava açması halinde bir itiraz hakkı tanınmıştır. Bu itiraz mukabilinde boşanmaya karar verilmeyebilir (tabi bu zaman da dördüncü fıkranın tatbiki gündeme gelir).
Bu şartlar mevcutsa, hakim boşanmaya karar verebilir. Ve akabinde mali durumun ve çocuklara ilişkin tedbirlerin düzenlenmesine girişilir…
Boşanma davası açılabilecek ikinci sebebe geçelim:
2- Eşlerin Anlaşması (Anlaşmalı Boşanma)
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
İkinci fıkra hükmüne göre eşlerin birlikte başvurması, veya eşlerden birinin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Fıkranın tatbikinin yine şartlarını sıralayalım:
a) Eşler davayı birlikte açmış, veyahut birinin açtığı davayı diğerinin kabul etmiş olması gerekir. “Birlikte başvuru” nun nasıl yapılacağı, davalı taraf olan kadının davacıyla birlikte dava açamayacağı göz önüne alındığında, doktrinde tartışmalıdır. Uygulamada, genellikle dava dilekçesine davalının bir beyanının eklenmesi, ya da cevap dilekçesinde davayı kabul etmesi şeklinde olur.
b) Hakimin tarafları yine de bizzat dinlemesi gerekir. Yani sadece yazılı beyan yeterli olmayıp, davayı kabul eden tarafın bunu duruşmada hakime söylemesi gerekir. Duruşma tutanağının davalı tarafından imzalanmasıyla bu şart tamam olur.
c) Tarafların mali sonuçlar ve çocukların durumu hakkında anlaşmış olması şarttır. Aslında esas şart budur. Önceki şartlar nispeten formalite gibidir, hakim esas olarak bu mali anlaşmayı ve çocukların durumu hakkındaki anlaşmayı inceleyip karara bağlayacaktır.
Bu hususta tarafların anlaşması nasıl olur? Mali durumun nasıl düzenleneceği (hangi malvarlığının kimde kalacağı gibi) tamamen taraflara bırakılmıştır. Bu konu hakkında mal rejiminin tasfiyesi makalemizi inceleyebilirsiniz. Bu durumda tarafların çekişme haline girmemesi, yani anlaşmaya varmış olması gerekir. Uygulamada, özellikle hangi evin, hangi arabanın vs. kimde kalacağı üzerinde anlaşmış olmak gerekir. Evi, arabası olmayan çiftler için ise anlaşmak daha kolay olmaktadır.
Sadece mali durum hakkında anlaşma yeterli değildir. Eğer eşlerin müşterek çocuğu var ise, çocuğun durumu, hangi eşte kalacağı, diğer eşle ilişkisinin nasıl olacağı gibi konular anlaşmaya bağlanmış olmalıdır.
Bütün bu durumlar üzerinde anlaşıldıktan sonra, anlaşma hakimin onayına sunulur. Anlaşma, imzalanmış yazılı bir sözleşme niteliğinde, veya duruşmada hakime sözlü olarak anlatılmak şeklinde hakime sunulabilir. Hakim anlaşmayı uygun bulursa buna uygun karar vermek zorundadır. Yani boşanmaya karar vermek zorundadır.
Hakim, anlaşmada değişiklik yapmak hakkına sahiptir. Özellikle, çocukların durumunun korunması bakımından, gerekli gördüğü değişiklikleri yapmak külfetindedir. Eğer hakim, bir değişiklik yaptığını belirtirse, taraflar, anlaşmalı boşanmanın gerçekleşmesi için bu değişikliği kabul etmek zorundadır. Taraflardan biri veya her ikisi, hakimin yaptığı değişikliği kabul etmezse tarafların artık anlaştığından söz edilemez ve, başka bir boşanma sebebi öne sürülmediyse, dava reddedilebilir. Bu halde de, son fıkranın tatbiki mümkün olabilir.
Buna bağlı olarak, dördüncü fıkrada sayılan son boşanma sebebini inceleyelim:
3- Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak bir yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Doktrinde bu boşanma sebebi, fiiliyatta zaten biten evliliğin hukuken bitirilmesi olarak tabir edilir. Öyle ki, fıkra, diğer fıkraların aksine, “karar verilir” ifadesiyle boşanmayı bu halde zorunlu kılmıştır. Şartları:
a) Daha önce açılmış bir boşanma davası reddedilmiş olmalıdır. Boşanma davası, her hangi bir sebeple açılmış olabilir. Her hangi bir sebeple reddedilmiş de olabilir. Reddedilmiş olması yeterlidir.
b) Karar kesinleşmiş olmalıdır. Yani red kararı, süresi içinde üst mahkemeye itiraz (istinaf) yoluna başvurulmamış veya istinafın reddedilmiş olması gerekir. İstinaf süresi iki haftadır.
c) Kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren bir yıl geçmiş olmalıdır. Bir yıllık süre, sonraki yılın aynı ay ve gününün tatil saati olarak hesaplanır. Yani 05.04.2024 tarihinde kesinleşen karar üzerinden 05.04.2025 saat 17.00 da bir yıl geçmiş olur.
d) Ortak hayat yeniden kurulamamış olmalıdır. Esas şart, ortak hayatın kurulamamasıdır. Ortak hayat ne demektir? Eşlerin müşterek aile konutu içinde birlikte bir şekilde, sürekli olarak yaşamasıdır. Eşlerin bir yıllık süre zarfında ara sıra görüşmeleri, çocuklarla ilişki mahiyetinde bir araya gelmeleri vs. gibi durumlar ortak hayat kurulduğu anlamına gelmez.
Bu şartlar mevcutsa, eşlerden her hangi birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Bahsettiğimiz üzere, kanun hakime takdir yetkisi tanımamıştır. Hakim sadece şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini teknik olarak araştıracaktır. Eğer şartlar gerçekleşmişse, boşanmaya karar vermek zorundadır.